Ülkemizde kadın cinayetleri her geçen gün artış gösterirken, bu duruma karşı alınan önlemler de sorgulanmaya başladı. Sinem, aldığı uzaklaştırma kararına rağmen katilinin kurbanı oldu. Olay, Sinem’in evinde yaşandı ve cinayet, tam da güvenlik önlemlerinin yetersizliğini bir kez daha gözler önüne serdi. Bu trajik olay, hem toplumsal hem de hukuksal boyutları ile tartışma yaratırken, birçok kadının benzer tehlikelerle karşı karşıya kaldığını hatırlattı. Sinem'in ölümünün ardından, aile yakınları ve kadın hakları savunucuları, durumun ciddiyetine dikkat çekmek amacıyla sosyal medyada bir dizi kampanya başlattı.
Olayın merkezinde, Sinem'in eski eşi olan A.K. bulunuyor. Sinem, A.K.'dan gördüğü şiddet nedeniyle mahkemeye başvurarak onu uzaklaştırma kararı aldırmıştı. Ancak, ne yazık ki bu karar, Sinem’in hayatını kurtarmaya yetmedi. A.K., Sinem'in evine girmek üzere balkondan tırmanarak içeriye girdi ve burada talihsiz kadını öldürdü. Uzaklaştırma kararının uygulanabilirliği ve kadınların korunma konusundaki eksiklikler, birçok insanın kafasında soru işaretleri bırakırken, bu durum kadın cinayetlerinin önlenmesi adına atılması gereken adımları gözler önüne serdi.
Güvenlik önlemleri alınırken, mahkemelerin uyguladığı uzaklaştırma kararlarının etkili olup olmadığı sorgulanmakta. Sinem’in ölümü, kadınları koruma konusunda daha etkin, sürdürülebilir çözümler geliştirilmesi gerektiğinin altını çizerken, hukuk sisteminde var olan boşluklar ve eksikler gün yüzüne çıktı. Uzmanlar, bu tür kararların sadece makul bir süreyle sınırlı kalmaması gerektiğini, ciddi tehditler altında olan kadınların korunmasının devletin sorumluluğu olduğunu belirtmektedir.
Sinem’in cinayetinin ardından sosyal medyada büyük bir infial yaşandı. #KadınCinayetleriSonBulsun hashtag'i altında birçok kullanıcı, kadın cinayetlerine karşı duruş sergileyerek seslerini duyurmaya çalıştı. Kadın hakları savunucuları, olayın ardından düzenledikleri basın toplantısında, yaşanan trajedinin bir daha asla tekrarlanmaması için ne gibi önlemlerin alınması gerektiği konusunda çağrıda bulundular. Toplumda bu tür olayların yaşanmaması adına herkese düşen görevler olduğunu vurgulayan aktivistler, şiddet mağdurlarının yalnız olmadığını belirtmekte.
Bunların yanı sıra, hükümetin kadın cinayetleri ve aile içi şiddetle mücadelede daha kararlı bir yol haritası belirlemesi gerektiği konusunda ortak bir görüş oluştu. Gençler ve çocuklar için eğitim programları oluşturulması, toplumsal cinsiyet eşitliği konusunun okullarda daha fazla işlenmesi gerektiğine dair öneriler de gündeme geldi. Sinem’in acı kaderi, bir anlamda toplumun bu konuda ne kadar hassas olduğunu da test eden bir gösterge oldu.
Sonuç olarak, Sinem’in trajik ölümü, sadece bireysel bir kayıp olmanın ötesinde, tüm bir toplumun alması gereken derslerle dolu. Kadınların güvenliğini sağlamak, sadece kadınların değil, tüm toplumun sorumluluğudur. Tüm bu yaşananların, benzer acıların bir daha yaşanmaması için bir motivasyon kaynağı olması dileğiyle. Sinem’in hatırası, kadınların hakları için verilen mücadelenin asla sonlanmaması gerektiğini göstermektedir.