Klinik psikologlar, bireylerin günlük yaşamlarında karşılaştıkları zorlukları anlamalarına yardımcı olmakla kalmaz, aynı zamanda bu zorlukların altında yatan köklü nedenleri de sorgular. Bugün, bu köklü nedenler üzerinde duracağız: Sorumluluktan mı kaçıyoruz, yoksa kendimizden mi? Psikologların dikkat çektiği bu konu, birçok kişi için önemli bir yolculuğun başlangıcı olabilir.
İnsanoğlu, stresli ve zorlayıcı durumlarla karşılaştığında çoğu zaman kendisini bir tür savunma mekanizmasıyla korumaya çalışır. Bu mekanizmalar, bireylerin gerçeklerden kaçmasına ya da sorumluluklarını yerine getirmekten kaçmalarına neden olabilir. Bu kaçış, genellikle bilinçaltında yatar; birçok insan, bu kaçışın farkında olmadan, hayatlarının önemli bölümlerini bu tür yıkıcı davranışlarla geçirir. Örneğin, bir kişi zor bir iş projesiyle karşılaştığında, teslim tarihine yaklaşmasına rağmen sürekli erteleme eğiliminde bulunabilir. Bu erteleme, bir tür kaçış olarak karşımıza çıkar.
Psikologlar, insanların bu tür durumlarla başa çıkmadıklarında, içsel huzursuzluklarının arttığını vurguluyor. İnsanın kendi içindeki çatışmalar ve korkular, bireyleri sorumluluk almaktan uzaklaştırabilir. Bu noktada, bireylerin kendileriyle yüzleşmeleri ve bu duyguları anlamlandırmaları çok önemlidir. Ancak sorun, bireylerin kendilerini tanıyabilme yeteneğidir. Kendimizle yüzleşmek, çok zaman korkutucu olabilir. Bu nedenle, sorumluluktan kaçış, hem bireysel anlamda hem de ilişkiler açısından karmaşık bir durum yaratır.
Bireylerin hayatlarındaki sorumluluklar genellikle kaçış davranışlarını tetikler. Örneğin, bir genç, ailesinin beklentilerini karşılamakta zorlandığında sosyal hayattan uzaklaşabilir veya bir çalışan, yükümlülükleri yerine getirmediği için iş arkadaşlarıyla olan ilişkilerini zayıflatabilir. Bu tür davranışlar, kısa vadede rahatlatıcı bir etki yaratabilirken, uzun vadede çok daha büyük sorunların temelini atabilir. Klinik psikolog, bireylerin bu döngüyü kırabilmeleri için durumları analiz etmeleri gerektiğini belirtiyor.
Yapılması gereken ilk şey, kaçış davranışının nedeni olan duygularla yüzleşmektir. Bir birey bu duygularla baş edebilirse, sorumluluğunu kabul etme yönünde önemli bir adım atmış olur. Ancak değişim her zaman kolay değildir. Zira içsel korkular, derin bir kök salmış olabilir; bu da bireylerin sorumluluk almaktan kaçışını daha da derinleştirir. Kendinden kaçış, bireyin kendi potansiyelini gerçekleştirmesinin önünde bir engel oluşturarak hayatında kalıcı olumsuzluklara sebep olabilir.
Sonuç olarak, sorumluluktan kaçış ve kendinden kaçış arasında ince bir çizgi vardır. Bireylerin bu çizgiyi ayırt edebilmesi, psikolojik sağlığını koruması açısından son derece önemlidir. Klinik psikologun önerisi, bireylerin kendileriyle yüzleşmeleri ve yaşamak istedikleri hayatın sorumluluklarını üstlenmelerinin gerekliliğidir. Kendi potansiyelini keşfetmek, kişisel gelişimin temelini oluşturur ve bunu sağlamak için önce korkularla yüzleşmeliyiz. Bu yolculuk, kendimizi tanımamız, sorumluluklarımızı kabul etmemiz ve operasyonel bir yaşam politikası geliştirmemiz için bir fırsattır.
Sonuç olarak, kendimizden ya da sorumluluklarımızdan kaçmak yerine, bu davranışların bizi hangi yönlere ittiğini sorgulamak, hem bireysel hem de toplumsal olarak daha sağlıklı bir yaşam sürmemiz adına büyük bir adımdır. Bireylerin sorumluluk almayı kabul etmesi, sadece kendileri için değil, çevrelerindeki insanlar için de olumlu sonuçlar yaratacaktır. Duygusal sağlığımızı koruyabilmek için kendimize ve sorumluluklarımıza dönmek, yaşamın sunduğu en büyük hediyelerden biridir.