31 Ekim 2023 tarihinde Yemen'deki Husi hareketi, İsrail'in Ben Gurion Havalimanı'nı balistik füzeler ile hedef alarak dikkatleri üzerine çekti. Bu saldırı, bölgesel gerilimlerin artırdığı bir dönemde gerçekleşmesi sebebiyle uluslararası kamuoyunda büyük yankı uyandırdı. Bu olay, Husi hareketinin askeri kapasitelerini ve işleyiş biçimlerini sorgulatan bir gelişme oldu. Saldırının ardından yaşananlar, Ortadoğu’daki güç dengelerini yeniden şekillendirebilir nitelikte.
Husiler, özellikle son yıllarda üstü kapalı şekilde muhafaza ettikleri askeri maden ve hukuk bilgisinin temelini, son çatışmalardan aldığı tecrübelerle oluşturuyor. Yemen iç savaşının yarattığı boşluktan faydalanarak, bölgedeki diğer aktörlerle karşı karşıya gelme stratejisi geliştirdiler. Uzun mesafeli balistik füzelerin geliştirilmesi, onlara sadece işgal altındaki bölgeleri değil, aynı zamanda düşman ülkelerin kritik altyapılarına baskı yapma şansı sundu. Son günlerde İsrail ile Filistin arasında yükselen gerginlik, Husileri doğrudan bir saldırı düzenlemesi için motive eden faktörlerden biri olarak öne çıkıyor. Bu bağlamda, bazı analistlere göre hazırlanılan saldırı, bölgedeki diğer İran destekli gruplara da, mücadelelerini belirgin şekilde sürdürebilmeleri adına bir siyasi mesaj niteliğinde.
Saldırının ardından gelen tepkiler, uluslararası arenada ciddi bir tartışma başlattı. Birçok ülke, Husilerin gerçekleştirdiği bu eylemi şiddetle kınarken, İsrail yönetimi, ulusal güvenliğe yönelik tehditler karşısında alacakları önlemleri devreye sokacaklarını açıkladı. Öte yandan, bu saldırı sonrası yapılan hava savunma sistemleri değerlendirmeleri, İsrail'in bu tür tehditlere karşı ne kadar hazırlıklı olduğu konusunu gündeme taşıdı. Stratejik olarak değerlendirildiğinde, Husilerin gerçekleştirdiği bu saldırı, sadece askeri bir müdahale değil, aynı zamanda psikolojik savaşın bir parçası olarak adlandırılabilir. Medya raporları, bu durumun bölgedeki siyasi dengeyi olumsuz etkileyebileceği ve yeni çatışmalara yol açabileceği hususunu öne çıkardı.
Olay sonrası yürütülen bir diğer kritik tartışma, Husilerin destek aldığı İran'ın bölgedeki neden olduğu instabilitedir. İran'ın, Husi hareketini bir proxy güç olarak kullanması ve bu tür eylemleri desteklemesi, uluslararası kamuoyunda tepkiler doğurdu. Tüm bu gelişmelere rağmen, Husiler'in uzun vadeli askeri hedeflerine ulaşma çabalarının devam edeceği öngörülüyor. Bu bağlamda, önümüzdeki günlerde özellikle ABD ve diğer batılı güçlerin nasıl bir strateji izleyeceği merakla bekleniyor.
Sonuç olarak, Husilerin gerçekleştirdiği bu balistik füze saldırısı, sadece bir askeri hareket değil, uluslararası ilişkileri etkileyen derin sonuçlara yol açabilecek bir eylemdir. Ortadoğu’da yeniden şekillenen güç dengeleri ve karışıklığın yeni bir aşamasına girildiği bu dönemde, hem bölge ülkeleri hem de küresel aktörlerin atacağı adımlar büyük önem taşıyor. Saldırı sonrası yapılan değerlendirmeler, gelecekte bu tür olayların sıklıkla yaşanabileceği ve daha karmaşık bir çatışma ortamı yaratacağı öngörüsünü de beraberinde getiriyor.