55 yaşındaki Ali Yılmaz, son iki yılını İstanbul'un gürültülü ve kalabalık hayatından uzakta, sakin bir köşede, bir mağaranın içinde geçirdi. Doğanın kollarında, sadece kendine ait bir alanda hayat sürmenin verdiği huzuru yaşayan Yılmaz, bu eşsiz deneyimini ayrılmak zorunda kalmadan önce şöyle özetliyor: "Mağaram mükemmeldi, bol oksijenliydi ve huzurluydum." Ancak, hayatının bu sıra dışı döneminin sona erdiğini belirterek şehre döndüğünü açıkladı. Peki, Yılmaz'ı bu kararı almaya iten etkenler nelerdi? İnsanların doğal yaşamdan ne kadar uzakta kaldıkları konusunda bir çarpan etkisi yaratacak olan bu hikaye, dikkat çekici unsurlarla dolu.
Ali Yılmaz, genç yaşlardan itibaren doğa ile iç içe bir yaşam hayali kurmuştu. Şehir yaşamının getirdiği stres ve kalabalıktan kaçmak için bir çözüm arayışına girdi. 2021 yılında, yalnızca birkaç ihtiyaç malzemesi alarak girdiği mağarada, aradığı huzuru buldu. Doğanın sunduğu sessizlik, bol oksijen ve temiz hava, Yılmaz’ın yaşam kalitesini artırdı. Mağarasında geçirdiği zaman, hem fiziksel hem de zihinsel olarak yeniden doğmasına olanak sağladı.
Mağara yaşamında, sabahları kuş sesleriyle uyanmanın verdiği huzur çok farklı bir deneyimdi. Gün içinde gelen güneş ışığının yarattığı doğal oyunları izlerken, zamanın nasıl geçtiğini anlamadığı günler yaşadı. "İlk başta zorlandım. Ancak birkaç ay içinde alıştım ve bu hayatı sevmeye başladım," diyor Yılmaz. Günlük rutininden bahseden Yılmaz, doğa yürüyüşleri, meditasyon ve basit yemek tarifleri ile sağlıklı bir yaşam sürdürdüğünü ifade ediyor.
İki yılın ardından Yılmaz, mağara hayatına veda etme kararını aldı. Bu kararını verirken yaşadığı içsel çatışmaları şöyle anlatıyor: "Mağaram beni çok mutlu etti ama insan doğası sosyal bir varlık. Sosyal bağlar kurmam gerektiğini anladım. Artık yalnızlık bana keyif vermiyordu." Yılmaz, hem fiziksel hem de psikolojik açıdan tekrar insanlarla bir arada olma isteğinin ön plana çıktığını dile getiriyor. İş hayatına dönme isteği ve arkadaşlarından uzakta olmanın yarattığı sosyal izolasyonun gün geçtikçe ağırlaştığını ifade ediyor.
Şehir hayatına dönme kararını almasına neden olan diğer bir sebep ise ailesiyle olan bağlarını güçlendirmek istemesiydi. "Ailemle daha fazla vakit geçirmek, onlarla sosyal etkinliklerde bulunmak benim için önemli hale geldi," diyor. Bu süreçte Yılmaz, doğaya olan sevgisinin yanı sıra, insanlarla olan ilişkilerinin de hayattaki mutluluğunu artırdığını fark etti. Şimdi yeni bir başlangıç yaparak, hem doğanın sunduğu huzuru hatırlamak hem de sosyal bağlarını güçlendirmek adına adımlar atma peşinde.
Yılmaz'ın bu ilginç hikayesi, doğa ile iç içe yaşamanın zorluklarını ve güzelliklerini gözler önüne sererken, aynı zamanda insan doğasının sosyal yanını da vurguluyor. Her ne kadar doğanın sunduğu fırsatlar ve huzur son derece önemli olsa da, bireylerin sosyal bağlar kurma gereksinimlerinin de yadsınamayacak bir gerçek olduğunu gösteriyor.
Şimdi, Yılmaz için yeni bir hayat başlıyor. Elde ettiği deneyimleri paylaşmak adına yerel dergilere yazılar yazmayı planladığını ve doğadaki huzurunu başkalarına aktarmak amacıyla etkinlikler düzenlemeyi düşündüğünü belirtmekte. "Artık her iki dünyanın da tadını çıkarabilirim," diyor. Ali Yılmaz, doğayla ve insanlarla kurduğu dengeyle yaşamına devam etmenin peşinde. Bu sıradışı hikaye, ruhsal ve fiziksel sağlığın korunması noktasında doğanın ve sosyal bağlantıların ne kadar kıymetli olduğunu bir kez daha hatırlatıyor.